Babasının kızı
Kızının saçlarını kalbine dolamayan bir baba var mıdır? Sanmam. Kızının sesini kulaklarının her milimine yama yapmayan bir baba ? Sanmam.
İçinde uzak ama çok güzel bir diyarın prensesidir kızı. En büyük fırtınalarda kapısını, çatısını onaran maharetli ustadır.
“Baba kahve içer misin,yapayım mı?” dediğinde, cennetten başını uzatıp bakan bir melektir mesela.
“Üşüttün mü sen yoksa, çorba yapıyorum hemen!” dediğinde, dünyanın en merhametli annelerinin kokusunu bırakır farkında olmadan babasının avuçlarına.
Üzüldüğünde kuruyup solacak nadide bir çiçektir o babası için. Elinde bir sürahi su ile ömür boyu başucunda bekleyebilmeyi ister, asla solmasın diye. Her ihtiyacı olduğunda yanında olabilmek için dua eder daima.
Bir karar alacaksa kızı, “benim kızım en iyisini bilir!” der yüksek sesle. Gözlerine bakarak dağ gibi bir güvenle “nasıl istersen öyle yap kızım” der.
Uzaktan izler, kalbini hisseder, sessiz ama kocaman bir dağ gibi arkasında bekler hiç yorulmadan. “Baba Yüreği” derler ya hani, işte o yürek ömrünün sonuna dek kimi zaman bir oyun bahçesi, kimi zaman huzurlu bir bekleme salonu, kimi zaman başını yaslayıp yorgunluk atacağı şefkatli bir yastıktır kızına.
Sonra gün gelir, vakit çatar. Baba bakar ki kapıda dikilmiş Ayrılık Meleği beklemektedir. Anlar. Yüreğinde en sevdiği dal kırılır. Gözyaşını göstermez hiç kimselere. Ayrılığın sözünü etmez.
Ayrılık meleğine döner ; “Vakit geldiyse itirazım yok elbet, geleceğim seninle ama bir isteğim var sadece” der.
“Kızımın kalbine küçük, gizli bir zil yerleştir, kimsenin göremeyeceği. Ne zaman o güzel kalbinde bir üzüntü duysa, o zil çalsın ruhunun tüm odalarında. Ve benim sesim doldursun yüreğini :
Üzülme kızım ben hep yanındayım!”