Buziki Nagehan Alçıyı Büzmüş
Nagehan Hanım, iki dirhem bir çekirdek üzgün süzgün anlatıyor. Eski kocası Rasim Ozan Kütahyalı’nın elinde bıçakla salonda gezdiğini, korkudan yatak odasında saklandığını, bütün kazandığı parayı Rasim’in zorla elinden aldığını, karı koca askerlere düşmanlıkta yarışırken ülkeye demokrasi gelsin diye savaştıklarını söylüyorlardı. Şu evlerinin içindeki demokrasiye bakın, muz cumhuriyetlerini kıskandıracak cinsten.
Nagehan Hanım’ın Yunan istihbaratçısı sevgilisi çıkmış. İstihbaratın değişmez kuralı “En iyi savunma saldırıdır” taktiğini uyguluyor. Yunanistan açıklama yaptı: “Değerli bir diplomatımız Nagehan’ın sevgilisi ama geri çektik.” Biz diplomat olmadığımıza göre sorabiliriz: Yunanlılara sokmadıysan nasıl çektin?
Gazeteci Yılmaz Özdil yıllar önce yediği Yunan mezelerinin güzelliğini anlatmak için “Öyle bir ahtapot yaparlar ki Kıbrıs’ı kökünden veresin gelir” demişti. Nagehan Alçı artık ne yediyse bizim on sekiz adayı Yunanlılara vermiş. Askerleri eleştirmek başka bir şey ama asker düşmanlığı başka bir şey. Bu coğrafyada askersiz kalırsanız kıçınızda don bırakmazlar. Yediği şey çok lezzetliymiş demek ki biz Türklerde olmayan bir şey, kabuklu gillerden galiba.
Derme çatma karakollarda görevli asker eşleri de askerlik yaparlar fedakarca. Askerlerin eve sağ salim gelmeleri hep merak konusudur.
Nagehan, asker eşleri maarif takvimine soyunsunlar demişti. Şimdi kendisinin Yunan istihbaratçı sevgilisi Ege’nin girintili çıkıntılı koylarında Nagehan’ı koy koy gezdirecek.
Rasim, Nagehan’a mesaj atarak sitem etmiş: “Beni Aydın Doğan, Turgay Ciner’in masasına meze yaptın,” demiş. Aydın Bey ve Turgay Bey, Bizans’ta ismi Altın Boynuz olan Haliç’te yemeği yemişler. Aydın Bey, “Bu kızın boynu bükük kalmasın, Yunan enişteyi sünnet ettirelim,” demiş. Turgay Ciner kirve olarak Mustafa Sarıgül’ü önermiş. Şişli eski belediye başkanı Aydın Bey, “Mustafa Bey bana da Şişli’de Trump Tower’ı diktirmişti. Yunan damadı kucaklarsa Türk-Yunan dostluğunu pekiştirir, uygundur,” demiş.
Yeni olaylar bunlar, biz gerçek yaşanmış eski bir olaya bakalım. Bir iş insanı ağabeyimiz yıllar önce Yunanistan’ın ünlü adası Mikonos’a gider. Adanın en lüks oteline yerleşir. Ağabeyimizin merakı butik otelin dünyaca ünlü çıplaklar kampıdır. Kendisi de soyunur kampa girer. Herkes çırılçıplak tabii. Avrupalılar sünnetsiz, ağabeyimiz heyecanlı. Bütün milletinkisi önünde sallanırken ağabeyimizinki adeta yok gibi bir şey. “Kendiminkine bir baktım, gömlek düğmesi gibi duruyordu,” demiş. Yunan çalışan bol bahşişli ağabeyimize bir tane muzu eline alıp ağabeyimizin önünde sallamak üzere jest yapar.
İş insanı utancından odaya kaçar. Yatına talimat verir. Bodrum’a acil gidin, Zeki Müren’in de sanki gözümde havai fişek patladı metiyelerine mazhar olmuş tanıdığı adeta Yunanlıların bereket tanrısı olan Türk kişinin Yunanistan’a getirilmesini ister.
Kişi getirilir. Adam sanki üç bacaklı. Görenin gözleri açılır. Karşıki masada pipo içen adamın ağzından pipo düşer. Adamın haberi yok. İngiliz bir hanım yanlarına gelir, gözlerini kısıp bir süre adamın bereket tanrısının şeyine baktıktan sonra, “Aman Tanrım! Dördüncü kocamla tatile geldik, hepsini toplasam bunun yarısı etmez,” der. Ağabeyimize muz sallayarak jest yapan Yunan, “Onlar da bana şaka yapar,” korkusu ile servis yaparken kıçına havlu sarar. Ağabeyimiz, “Hayatta hiçbir şeyle o herifin şeyiyle gurur duyduğum gibi gurur duymadım,” dedi.
Siz bunları boş verin. Yunanistan’a gidip de yediğini ağzından girip de kıçından çıkana kadar yazanların maceralarını okuyun. Yunan istihbaratı bize mi sızmış, bunları boş verin. Muhakkak Yunanistan’a giden bir tanıdığınız vardır. Sızma zeytinyağı siparişi verin. İstakozun antenleri kuyruğundan kısa olursa yavan oluyormuş. Aman Yorgo’yu iyi tembihleyin, istakozun antenleri kısa olmasın.