İnsan ne ile yaşayamaz
Tolstoy, İnsan Ne İle Yaşar isimli öyküsünde, Brecht ise Üç Kuruşluk Opera’da insanı yaşatan temel dayanakları sorguladı. Tolstoy bunu ahlaki bir bakışla, Brecht ise alaylı bir dille yaptı. İkisi de aynı soruyu soruyordu; “İnsan ne ile yaşar?”. Sorulardaki yaşamak eylemiyle kastedilen, sosyal bilincimizin farkına vararak neslimizi devam ettirme şeklimiz ya da geleceğe bıraktığımız varoluşsal mirasımız. Tolstoy’un öyküsü, yolundan uzaklaşan bir varlığın insan suretinde dünyaya gelişi ile başlıyor. Olağanüstü bir karşılaşmadan sonra, bu mistik hikâye akıp gidiyor. Tolstoy, sevginin eğitici gücünü doğrudan anlatmış. Dolayısıyla kendimizi basit ahlaki öğretilerin içinde bulabiliriz. Ancak bu iki bilinmeyenli macerada Tolstoy’un hazır ettiği cevapların etkisi, tam da bu can alıcı basitliğinden geliyor. İnsan içindeki sevgiyle bağlantı kurabildiği zaman başkalarını da düşünerek yaşamaya başlıyor. Varını yoğunu paylaşan bir insan olan Tolstoy için sevgi, şüphesiz en yüce değer. Onu, içine dini alıntılar da katarak aktarıyor. Kahramanı, paylaşmayı bilmeyen insanda Tanrı’yı göremediğini dile getiriyor.
Brecht’in ise bu tür kaygıları ve eğitici bir anlatım şekli yok. Üç Kuruşluk Opera’nın, âdi suçlularla dolu dünyasında sömürülen şey, sevgi. Dilenciler, kolayca taş kalpli olan insanlarda acıma duygusunu diri tutabilmek için emek sarf ediyorlar. Onlar da dini sözler kullanıyorlar ama duyguları sömürmek için. Brecht’in âdi kahramanları, açlığı bahane edip kötülükleri savunuyorlar. Kendilerini değil, dünyayı suçluyorlar. Onlara göre dünya yalan olduğu için kötülük var. Ve bu kötülük sofrasında aç kalmamak için onlar da suç işlemek zorunda. Bu yüzden yalanla, hırsızlıkla, hırsla yaşıyorlar. Bunu değiştirmemek için de türlü bahaneler üretiyorlar.
Bugün, Tolstoy’un duru inanışı, uzaklardan gelen hoş bir esinti gibi. İnsanlık, özellikle bu aralar, masum hikayeleri yeniden yaşayamayacak kadar kirlendi. İyilik büyük bir alana hakimiyet sağlasa bile uyanıklık adındaki kardeşini de yanına almak zorunda. İnsanlar sözlerin ve davranışların doğruluğunu ölçüp biçen ustalar haline geldiler. Brecht’in kurgusal dünyası etrafımızı sardı. Kalp sıkıştıran olaylarla karşılaşılmayan günler azaldı. Sürekli, diğerlerinin yaşam hakkını gasp ederek hayatını sürdürenlerin ruh durumuna şaşırıyoruz. Aklımıza dahi getiremediğimiz zulümlerin sık karşılaşılan eylemlere dönüşmesine hayıflanıyoruz. Oysa insan bunlarla yaşayamaz. Kötülük, insanlığın neslini devam ettirecek kadar güçlü, geleceğe miras bırakacak kadar sevimli bir kavram değil. Çıldırmış gibi görünen çağımıza “İnsan ne ile yaşayamaz?” diye soralım. En ufak aldatıcılığımızı görerek, samimi cevaplar vererek, kendimizi de işin içine katarak düşündüğümüzde, bizi bu karamsar tablodan kurtaran cevapları bulabiliriz. Zira sorgulayarak cevabı bulmak, yazılmışı öğrenmekten çok daha kalıcı olacaktır.
A.Göknur Gürcan
Temmuz 2020